Geleneksel Tatlarımız

Geleneksel Tatlarımız

Geleneksel Tatlarımız ; Yurdum insanına özgü, en beğendiğimiz tatlarımızı sizlerin ağzı sulansın diye derledik. Afiyetler olsun…

Çay: En eski Çin de içildiği bilinse de, İngilizlerin 5 çayları, sütlü çayları ,bitki,meyve  çayları gibi bir sürü çeşidi varGeleneksel Tatlarımız .Bizim içinse her yemekten sonra, her dost sohbetinde, ‘ah bir demli çay içsek’ dedirten lezzet.  Şu sıralar kahve zincirleri, tahtına göz koymuş olsa da benim projem ile yine hayat bulacak -Çay Gezegeni pek yakında hizmetinizde- Meyva çayı, yeşil çay bilmem, ilki siyah çay sonra adaçayı ve ıhlamurdan  başkasını tanımam. Öyle kupalarda fincanlarda da olmaz bu ritüel, ille de ince belli cam bardak olacak. Asıl adı Aida olan Ajda bardaklar da kabulümüz…

Simit: Ege ağzıyla Gevrek; kocaman bir ekmekten  daha pahalı olmasına rağmen vazgeçilmez bir halka. Üzeri susam, çörek otu, son zamanların modası ayçekirdeği ile kaplı modelleri mevcut.Balkanlarda da bulunabilen simit, simit evlerinin kurulmasıyla, birçok gencimize istihdam sağlamıştır. Fakat arabalarda satılan simidin tadı bir başkadır, hijyendi sağlıktı demeyin eli yüzü düzgün bir simitçiden sıcak sıcak bir simit alın. Vapurda karşıya geçerken simidinizi martılarla paylaşın.

Baklava: Fazla söze ne hacet..Anlatılmaz yaşanır …En güzeli fıstıklı sarma veya kuru baklava..Uzun süre tazeliğini koruması ve az şerbetli olması herkesin beğenisi kazanmıştır.Has ve has Türk tatlısı… Yunanlar çoktan göz koymuş olsa da…

Döner: Türkleri dünya çapında şöhrete kavuşturan efsane yiyecek. Yurtdışında turkish kebap olarak bilinir. Krizin vurmadığı tek yer dönerci büfeleridir. Tüm meydanlarımız onlarla kaplıdır. Taksim meydanını gözünüzün önüne getirin bir. Bu ilgiyi fazlasıyla hak ediyor bence. Yurtdışına çıkan herkesin aklına gelen ilk iş kurma planı: ‘Abi açıcaksın şuraya ufak bi dönerci, sonrası yürü ya kulum’

Lokum: Osmanlıca rahat ul-hulküm yani boğaz rahatlatan kelimesinden türeyen lokum, ağzımız tatlansın diyerek mideye indirdiğimiz en meşhur tatlılarımızdan. Rüya Ersavcı’nın 1991 de Eurovizyon Türkiye seçmelerine katıldığı Turkish Delight beklenen ilgiyi görememişti. Ekonomik koşulları göz önüne aldığımızda baklavadan ucuz olması ile en ideal misafir hediyesi.Tatlı yiyelim tatlı konuşalım..Ağzım sulandı ama…

Köfte: Et toplarımız (meatball) sallan yuvarlan bana ben çarpıldım ben sana. Köfteyle möfte arasındaki fark gibi çocukluğumuzda ağzımıza yerleşmiş bir lezzet. Ecnebiler bizden görüp hamburger i yapmışlar. Şimdilerde canım yurdumun köftecileri hamburgerci oluyor birer birer.

Lahmacun: İngilazcası turkish pizza; Dönerden sonraki en gözde yemek kültürümüz.En çok sevdiğimiz et ve hamurun ateş üzerindeki muhteşem dansı. Eskisi kadar olmasa da fast food (hızlı servis – hızlı tüketim) lahmacuncuların açılmasıyla yıldızı hala parlamaya devam ediyor. İlkokul çağı çocukların vazgeçemediği bir atıştırmaca.

Ayçekirdeği: Nam-ı diğer Çiğdem; şu sıralar pek revaçta olan bioyakıtlardan ötürü tarladaki yerini kanola bitkisine terk etmiş olduğundan fiyatı bu yaz artacak gibi. Siz en iyisi stoklara başlayın..Yazın sahillerde, pikniklerde vazgeçilmez arkadaşımız çiğdem…Çıtlayın efendim, bir hastalık olsa da, yüzünüzde sivilceler çıksa da tadı bambaşka…

Yoğurt: Sütün, simbiyoz adı verilen bir bakteri ile mayalanması sonucu elde edilen ürünümüz 10. yüzyılda Kaşgarlı Mahmut’un Divan-ı Lügat-it Türk adlı ilk türk sözlükte dile getirilmiştir. Avrupa’ya gidiş serüveni ise Selanik’te yaşayan bir doktor vasıtasıyla oluyor. Evet yoğurt ilk başta bağırsak problemlerini çözmek için kullanılıyormuş. Adam sen al bizim yoğurdu ver adına çocuğunun ismini olsun sana Danone. Şimdi adamlar 10.yüzyılda nerden bulmuş simbiyoz u diyenler için değişik teoriler var mayalama yöntemleri olarak. Mesela karınca yuvasının dışında bulunan toprak bile maya olarak kullanılabiliyormuş. Biz maya olarak yoğurdun kendisini kullandık.Sütü 90 dereceye kadar ısıtıp 43 dereceye soğumasını bekledikten sonra atın 2 litre süte bir çorba kaşığı yoğurt, tencerenin çevresini havluyla kapatıp sabah uyandığınızda taş gibi yoğurdunuzu alın.  Pastörize sütü tavsiye ederim bu işlem için. Fakat şu sıralar yoğurt üreticileri mayaların genetiği ile oynayıp bizler evde maya yapmayalım diye, tek seferlik bakteri kullanıyorlar.Yani başarılı olamama ihtimaliniz de var.

Kahve: Çayın yeri ayrı kahvenin yeri ayrı. Kahve ağacındaki meyvesinin içinden çıkan çekirdeklerden üretilen kahvenin bir sürü türü var. Bizim yaygın olarak bildiğimiz Türk kahvesi, Arabica türü kahve ağacının çekirdeklerinden üretilir. Neskahveyle savaş halindedir. Fakat işimiz fallara kalmış ey dostlar, neskahvenin falı olur mu canım.Fal-Cafe ler de ön ayak olmuştur bu işe. Fala inanmayın falsız da kalmayın. Yaşasın Türk kahvemiz yaşasın fallarımız…

Muhallebi: Ana maddesi süt, pirinç unu ve şeker. İçine başka tatlar da ekleniyor tabii isteğe göre. Anne babalarımızın meşhur buluşma mekanları, artık yerini cafe lere bıraktı. Taksim deki meşhur Saray Muhallebicisi hala ilgi odağı olmaya devam ediyor. Ah bir sakızlı muhallebi olsa da yesek…


Yorum Yap!