Romantik Komedi Tadında Hayat

Romantik Komedi Tadında Hayat Aradığı aşkı yıllardır çok yakınında olan, fakat bunu fark edememiş orta yakışıklı ama sempatik erkek… Esas oğlanın her türlü esprisine akıl süzgecinden geçirmeksizin gülen, gülmekle kalmayıp sevimli pozlar atan peluş oyuncak kıvamındaki hatun… Ne kadar pot kırarsa kırsın ayıplanmayan, iğrenilmeyen, aksine karizmasına karizma katan ve izleyiciyi çıldırtan çocuk… Şöyle bir bakınca hiç yaşlanmayacak kadar hayat enerjisine sahip ve bunu kullanmaktan çekinmeyecek gibi duran bayan… Kimi zaman sakarlıklarla, kimi zaman romantizm ve duygusallıkla, kimi zaman da dünyada kalan son iki kişiymişçesine rahat tavırlarla hayatı panayıra çeviren insanlar…
Hayatı bu keyifle yaşamak nasıl olurdu acaba? Böyle bir hayat Dünyanın herhangi bir yerinde yaşanmış mı? Yaşanıyor mu? İzlenen her romantik komedi filminden sonra aklıma saplanan sorular bunlar. Sonradan sonraya farkına vardığım bir gerçek bunu açıklıyor olabilir. Düşünün ki hepimiz bu hayatı yaşıyoruz ya da yaşayacağız. Sadece süresi uymuyor bu formata. Belki de yıllarımızı sarfettikten sonra bu film şeridinden özenle seçilip makaslanan kareler bize de 100 dakikalık bir romantik komedi macerası sunacak? Neden olmasın? Belki de hayatımızın bu filmlerden tek farkı uzun metraj oluşudur.
“Harry sally ile buluşunca”: Geçenlerde izlediğim fildi bu. Bu ikilinin yaklaşık 10 senelik uzun bir periyoda yayılan fırtınalı, garip, tesadüflerle dolu, şaşırtıcı aşkının genel süreci trajedilerle dolu iken 90 dakikaya sığdırılan ve sadece bizim gördüğümüz kısmı iç geçirten cinstendi. Ancak gerçek hayatı ‘zip’ leyip bu formata getirme şansımız yok maalesef.
“Mesajınız var”: Belki e-mail teknolojisinin ilk çıktığı ve revaçta olduğu yıllardı. Filmin sonundaki mutlu çifti oluşturanın, büyük tesadüfler ve e-mail trafiği olduğu düşünüldüğünde bu müthiş şans karşısında susup kalmaktan başka çare yoktu benim için. Yine de gerçekte bir e-mail den çok fazlası lazım bunun için.
“50 ilk öpücük”: Başrolde bu filmlerin en gözde oyuncusu ve gönüllerin şampiyonu Drew barrymore olunca film baştan sona ‘ah’ lar ‘vah’ lar içinde izlense de esas oğlanın kızın kalbini kazanmak için gösterdiği gayret ve azim gerçek hayatla örtüşmeyecek ve sonuç vermeyecek türdendi.
“Bugün aslında dündü”:Kaybedecek hiçbir şeyi olmayan bir adam var. Tabi kaybedecek bir şey olmayınca da her türlü manyaklığı deneyip bir kızı tavlamanın nesi yanlış olabilir ki? Ama gerçekte yaptığımız her hata bir şeyler kaybettiriyor, Bir şeyler silip götürüyor hayattan.
Kısacası, olmaz ama hani mümkün olsaydı, her yönüyle kusurlu hayatımızdan kusursuz parçaları çıkartıp belki de hayatı romantik komedi tadında yaşamak; yaşamak olmasa bile çayımızı ve mısır patlağımızı alıp karşısına geçip bunu izlemek müthiş olmaz mıydı?
Yorum Yap!